Kargem Perakende, Mağazacılık Eğitim Danışmanlık

BORÇLANMANIN AMACI VE SINIRI


BORÇLANMANIN AMACI VE SINIRIOXUS1630-333x500

Bir ailenin hesapsız borçlanması ile bir şirketin ve hatta bir ülkenin hesapsız borçlanması aynı şeydir. Borcun miktarından çok çevrilebilmesi önemlidir. Yani kişisel olarak ödenemeyen bir kredi borcunu, yeni alınacak kredilerle aşmaya çalışmak, borcun ödenmesini değil ancak ötelenmesini sağlar.

İşte çevrilemeyen borç budur.

Kamu ve özel sektör borçlarına gelince; biraz daha ağırlaşan sonuçları vardır.

Genellikle devlet ve özel sektör borçları ayrı ayrı söylenir ve sanki birbirinden bağımsızmış gibi ele alınır. Oysa ikisi de aynı ekonominin borcudur ve ayrılmaz bir bütündür. Üstelik ödenemeyen özel sektör borcunun muhatabı da devlettir.

Diyelim ki ; devlet ülke içindeki tasarruflardan iç borçlanmaya gidiyor ve para basarak borcu ödemeye kalkıyorsa bunun olumsuz sonuçları vardır. Enflasyon artar, alacaklılar bu işten çırak çıkarlar.

Peki bu sonuç özel sektörü ilgilendirmez mi ?

Veya şirketler yüksek olan borçlarını ödemek üzere piyasadan döviz toplamaya başlarlarsa döviz kuru yükselip ekonomiyi sıkıntıya sokmaz mı ?

Bu sonuçta devleti ilgilendirmez mi ?

Neticede kamu borcunun azalıp özel sektör borcunun artması ülkenin borç stoğunun azaldığı anlamına gelmez. Aynen bileşik kaplar gibi…

Sorun sadece borçlunun gücünü aşan miktarda borçlanması da değildir. O örneklerden bol miktarda var zaten. Taşıt kredisi ile aldığı araca benzini 30 liralık alabilen araç sahibine de, 3000 liralık cep telefonuna sahip olan asgari ücretliye de bu coğrafyada sık rastlanıyor.

Peki şirketler daha mı farklı ?

Evet, onlarda daha fazlası da var !

Bir çoğu hesapsız borçlandıkları gibi bir de TL dışında gelirleri olmadığı halde krediyi döviz olarak alıp tüy dikiyorlar.

En az 15 yıldır yazıyorum; döviz geliri olmayanın değil dövize endeksli krediye, dövize endeksli kiraya bile yaklaşması ‘kumar oynamakla eşdeğerdir’ diye.

Başbakan Yardımcısı Şimşek, küçük işletmelere ihracatçı olmamaları halinde dövizle borçlanmayı yasaklayacaklarını söylüyor. Yani bana göre kumarın yasaklanması gibi. Oysa buna hiç ihtiyaç duyulmaması gerekirdi. Zira borcu alanın kendi şartlarını ondan daha iyi kim bilebilir ki ?

Kur farkının borcu devamlı artıracağı bilinmeyen bir şey mi ? Üstelik dolar ve euro arasında bile zaman zaman değişiklikler görmüyor muyuz ?

Örneğin Haziran ayında 1.14 olan parite Aralık sonunda 1.18 düzeyine gelmiştir. Bunu kader olarak mı değerlendireceğiz ?

Elbette makine teçhizat için yapılan yüksek teknoloji yatırımları bir mecburiyettir ve istisnadır.

Eylül 2017 itibariyle Türkiye’nin toplam brüt dış borç stoku 438 milyar dolarla milli gelirin yüzde 51.9’una ulaştı. Bunun 130 milyar doları kamuya, 308 milyar doları özel sektöre aittir. (Kaynak : www.hazine.gov.tr)

Herhalde yıllardır “IMF’ye borcumuz kalmadı” sözünün de ne kadar gerçekçi olduğu buradan iyi anlaşılacaktır.

Borçlu olduktan sonra, bu borcun kime olduğunun ne önemi var ?

Ürettiğinden çok tüketen, gelirinden fazla harcama yapan, ihracatından fazla ithalatı olan bir ekonomi yapısal olarak sorunludur. Bu farkları kapatmanın tek yolu da maalesef  borçlanmaktır. Ancak boçlanmanın da bir sınırı vardır. Bu   aşıldığı zaman borcu çevirmek kolay olmaz.

Borçsuz devlet yoktur. Ancak alınan borcun yatırım veya alt yapı hizmetine harcanmasıyla borç kendini ödeyecek potansiyel yaratabilir. Yoksa kamu açıklarını kapatmak için veya tüketim amaçlı alınıyorsa sorun kronikleşir.

Eti, bakliyatı, meyveyi ve zeytinyağını kolay yolu seçip ithal ediyorsanız, borcunuz kartopu gibi büyüyecek demektir. Ayrıca kendi üreticinizi cezalandırmanızın da maliyeti vardır.

Borçları çevirebilmeniz için ülkeye yeteri kadar döviz girmesi lazım. Kimse bizim güzel hatırımız için dolarını eurosunu getirmez.

Adam paradan para kazanmanın peşinde, yani faizin…

Türkiye’nin yıllık döviz ihtiyacı 200 milyar dolar civarındadır. Yatırımcı önce faiz oranımızı beğenecek, sonra da yatırım ortamına bakacak ve kararını verecek. OHAL ve KHK uygulamalarının kalkacağına dair işaret bulunmaması,  yabancının riskli bulduğu özel durumdur. Dolayısıyla OHAL’in kalkmasıyla daha kolay finansman gelir, kur geriler ve faiz düşer.

Dış borç alındığında, ülkeye döviz girer. Veya mal ve hizmet olarak kaynak girişi olur. Böylece milli gelir artar, büyüme hızı yükselir.

Ancak borcun bir de geri ödeme vakti gelecektir. Hem ana para, hem de faiz olarak. İster devlet olsun, ister özel sektör borçlanmış olsun, geri ödeme esnasında kaynak çıkışı ile birlikte milli gelir ve büyüme olumsuz etkilenir.

Kamu kesimi borçlanmayı azaltmak için neler yapabilir ?

Harcamalarını kısar. Bu çok rastladığımız bir durum değildir. Veya vergileri artırır. Bu çok rastlanan bir durumdur ve vatandaşı ilgilendiren tarafı da budur.

Elbette en doğrusu yabancı sermaye yatırımlarını çekebilmektir. Ama bunun için de yatırımcı için güvenli liman olmalısınız.

Yatırımcı ile empati yapalım. Hukuk sisteminin iyi işlediğine, merkez bankasının bağımsız olduğuna, özgürlüklerin sınırlandırılmadığına inanmalı ki parasını getirsin değil mi ?

Özel kesim açısından da borçlanmanın yerine bazen yatırımları kısmak ve tasarrufu artırmak çare olabilir.

ERCÜMENT TUNÇALP




Referanslarımızdan Bazıları

bicen-market
perder-istanbul
metropol
characterix
hunca
ücler