Üretim açığını kapatmak üzere besilik ve damızlık canlı hayvan ithalatı şarttır. Yem fiyatları yüksektir ve sübvanse edilmesi gerekir. Et ithalatını tercih etmek kalıcı çözüm değildir ve perakendecinin fiyatları şişirdiğini söylemek ise yanlış teşhistir.
Üstelik meslek örgütlerinin başındaki sorumlu insanlar yapıyor bu boş muhabbetleri.
Sırf bunun için önce meyve sebze raf fiyatlarını oluşturan maliyet unsurlarını sıraladım ve perakendecinin hesabını ortaya koyan bir yazı yazdım. Arkasından süt fiyatlarını dedikodu ortamından kurtarmak üzere o hesabı da yaptım. Masrafların ayrıntılı izahını içeren makaleyi dergiye gönderdim, o da yayınlandı.
Tam sıra ete gelmişti ki ; Makro Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Songör’ün kolay anlaşılır maliyet hesabı basına yansıdı. O kadar güzel çekmiş ki fotoğrafı ; kazıkçı denen Market’in, bir türlü kâra ulaşamadığını gösteren bir resim çıkmış ortaya.
Perakendecinin bu kulvarda para kazanamadığı çok açık belli olduğuna göre, bana da bunun sebeplerini ve çözüm önerilerini ortaya koymak kaldı.
Perakende şirketlerde bir genel brüt kâr marjı vardır, bir de bu genel marjı oluşturan değişik oranlardaki onlarca ürün kategorisinin farklı brüt kâr marjları…
Kâr oranı en düşük olan kategori sigaradır, arkasından et gelir. Bu iki kategori de genel ortalamayı aşağıya çektiği için ciro içindeki paylarının artması istenmez. Zira bunları ne kadar fazla satarsanız genel brüt kâr marjınız o kadar düşük seyreder.
Zincir mağazalar arasında bir anlaşma olsa ve bu iki grubu satmama kararı alınsa, herkesin daha mutlu ve daha kârlı ticarete rıza göstereceği açıktır.Sigaranın düşük kâr marjı dışında çalıntı riski de varken, etin düşük kâr marjı yanında ise hem çalıntı hem de yüksek fire riski vardır. Tek avantajları stok devir hızlarıdır.
Tekrar ediyorum; etin kâr marjı hiçbir zaman genel gider oranını yakalayamaz.
Tanzim satışı yapan ve günün bir bölümünü boş tezgahla geçiren Et ve Süt Kurumu şubeleri ile her zaman dolu tezgahlı Market reyonunu kıyaslamak elma ile armuttur.
Ne ürün ve hizmetin kalitesi, ne de giderlerin çeşidi ve tutarı karşılaştırılamaz.
İşin sonuç kısmında; bir Meslek Odası Başkanı’nın ifadesi ile “fahiş fiyata satış yapan ve paraya para demeyen büyük perakendeciler” in kârına bakmak ise en kolay iştir.
Hepsi halka açık şirketlerdir ve şeffaf finansal raporları elimizin altındadır. Bakın bakalım, taze ürünler sattığı halde, içlerinde % 3’ten fazla net kâr marjına ulaşan bir işletme var mıdır ?
Ben merakınızı gidereyim, yoktur. İşte boş muhabbet dediğim de budur. Söylendiği gibi satış fiyatı ile alış fiyatı arasındaki fark otomatik olarak perakendecinin cebine kalmaz. Et işleme ve işletmenin diğer giderleri de maliyet fiyatına eklenir. Bu oran asgari % 24 dür. Aynı Başkan’ın bahsettiği gibi sadece % 17 kemik firesiyle iş bitmez. Kemikten ayırdıktan sonra da asgari % 5 fire vardır. Bitmedi, çalıntılar da firedir ve bu da kolay ölçülen ve her yerde aynı çıkan bir fire çeşidi değildir. Alış fiyatını kdv siz, satış fiyatını ise kdv li olarak yan yana getirirseniz % 8 de oradan fark eder. İşin içine matematik girince tablonun nasıl hızla değiştiği iyi görülmelidir.
Sonuçta ; perakendeci etten önemli bir kazanç sağlamıyor, onu kullanarak diğer kategorilere sinerji sağlıyor. Hal böyleyken; bir dananın % 70’ini teşkil eden kuşbaşı ve kıyma için fiyata üst sınır koymak etin kalitesini bozar. Kaçak ete talebi artırır. Kıymanın içine taşlık ve daha fazla yağ girer. Geniş ürün yelpazesi içinde paçal hesap yapan büyük zincirler durumu idare etseler de, sadece et satan kasap esnafı için böyle bir köşeye sıkışma ihtimali her zaman vardır.
Piyasayı düzenlemekle görevli Et ve Süt Kurumu’nun (ESK), binlerce ton et ithal etmesine rağmen fiyatları aşağıya çekememesi bir başka gerçektir. Çünkü Kurum, kendi satış mağazaları ile franchising mağazalarının taleplerini dahi zor karşılıyor.
Temel sorun; ülkemizdeki et talebinin, üretim miktarından % 25 daha fazla olmasıdır. O zaman ithalat gibi geçici çözüm yanına, üretimi artıracak teşvikler de konmalıdır.
Ercüment TUNÇALP
Yayınlanma Tarihi: 17 Haziran 2016