Kargem Perakende, Mağazacılık Eğitim Danışmanlık

REEL ÜCRET NEDİR?


REEL ÜCRET NEDİR ?erciment-tuncalp

Önce ‘nominal ücret’ ten başlayalım. Ücretin görünen yüzüdür. Yani net maaşınızın 6000 TL olması gibi. Bir de brüt maaş var ki, o tamamen konu dışıdır. Yani adı var, kendisi yoktur. Buna rağmen işveren cebinden çıkan bu ücreti dikkate alır.

Net maaş; brüt maaştan gelir vergisi, SSK primi, damga vergisi kesintilerinden sonra elde kalan ücrettir. Ancak bu nominal ücret bile çalışan için sadece dış görünüştür.

Reel ücret ise paranın gerçek değeridir. Nominal ücretin enflasyondan arındırılmış halidir. Satınalma gücünü ortaya koyan ücret demektir.

Örneğin 1litre süt 4 TL iken, 6000 TL maaşınızla 1500 litre süt alma gücünüz vardır. Süte gelen zam sonrası litre fiyatı 6 TL olduysa, alabileceğiniz süt miktarı 1000 litreye düşer. Böylece reel ücretiniz de düşmüş olur. İşte reel ücretten anladığımız budur.

Dolayısıyla çalışanın dikkate alması gereken reel ücretidir.     

Elbette kolay anlaşılsın diye yukarda bütün parayı süte yatırdık. Daha gerçekçi hali; süt yerine ihtiyaç olan bütün malları, yani ‘fiyatlar genel seviyesi’ni dikkate almaktır.

Nominal ücreti W , fiyatlar genel seviyesini P ile gösterirsek;

             Reel ücret seviyesi= W / P    şeklinde ifade edilir.

Eğer nominal ücretin artmasına karşılık fiyatlar genel seviyesi de aynı oranda artıyorsa, satınalma gücünde bir artış meydana gelmesi söz konusu değildir. Hele enflasyon oranı yüzde 12 iken, 6000 liralık maaşınız yüzde 10 zamla 6600 TL olmuşsa, az da olsa satınalma gücünüz düşmüş demektir. İşte bu örnekte olduğu gibi çoğu zaman enflasyon daha hızlı koştuğu için sendikalar ‘satınalma gücünün korunmasını’ bile yeterli görürler.

Artmayan reel ücret yanında; bazı küresel kurumların gelişmekte olan ülkelerin satınalma gücü paritesine göre kişi başı gelirlerini yüksek göstermeleri ve gelişmiş ülkelere yaklaştırmaları, en azından ülkemiz açısından inanılır gibi değildir. Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde takip ettiğimiz raf fiyatları bir sene arayla değişmemekte ve aynı alışverişe aynı tutarda ödeme yapılmaktadır. Bizde ise her seferinde aynı alışverişe gelir artış oranından daha fazla artan oranda ödeme yapılmaktadır. Bu durumda denge bozulacak olsa gelişmiş ülkelerin lehine bozulması gerekmez mi ?

Ancak ülkemizde fazla dikkate alınan bir konu olmadığı için reel ücretler devamlı düşüş göstermektedir. Bunu ben söylemiyorum, geçmiş yıllarda Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç bir toplantıda ifade etmişti.

“Reel ücretler ve ücretlilerin milli gelirden aldıkları pay büyümemektedir. Özel sektör gelirlerinin milli gelire oranı tarihimizin en yüksek seviyesindedir. Reel ücretlerin düşmesini kabul edilemez olarak görüyorum” demişti. Yani patron sıfatıyla; çalışanların milli gelirden aldığı payın ve reel ücretlerin giderek azaldığına dikkat çekiyordu.

Bu konuşmayı nerede yapıyor ?

Seneler önce G 20’nin istihdam ayağını oluşturan B 20’nin açılış toplantısında…

Elbette olaya her patron bu kadar olumlu bakmıyor. Zaten öyle olsaydı sorun yaşanır mıydı ?

Ücret, iş gücünün fiyatıdır. Ancak işverenler çoğu zaman ücret için “işçinin emeğinin karşılığı” olduğunu söylerler. Bunu söyleme amaçları; işçiye emeğinin tam karşılığını ödedikleri izlenimi vermektir. Oysa yukarda ülkenin en büyük ticari grubunu temsil eden kişinin ağzından reel ücretlerin devamlı düşüş gösterdiği ifadesine tanık oluyoruz.

Reel ücretin gerilememesi için mücadeleyi kim verecek ?

Ülkemizde bir çoğu sermayenin örgütleri olan sendikalar…

Bırakınız bu mücadeleyi vermelerini beklemeyi, işçi sağlığını ve güvenliğini ilgilendiren konularda bile eksik kaldıklarına dair birçok örneğe rastlıyoruz. Soma maden faciasının gerçekleştiği tarihlerde kaleme aldığım “Sendikacılık bitmiş” başlıklı yazımda işçi temsilcisinin nasıl işveren temsilcisi gibi davranış sergilediğini anlatmıştım. Bunu tekrar hatırlatmamın sebebi, kimden ne beklendiğinin  görülmesi içindir !

Sendikaların etkisizliği yanında, istihdamı artırmanın ilacı olarak görülen ‘reel ücretin düşürülmesi’ de diğer bir alışkanlıktır. Örneğin son yıllarda en az 3 milyon Suriyelinin emek arzı olarak ekonomiye dahil olması da bu fasıldandır.

Zaten yüksek olan işsizlik oranlarını bir tehdit unsuru olarak kullanan bazı firmaların, çalışanlarından fedakarlık beklemesi de reel ücreti frenleyen bir başka husustur.

Ercüment TUNÇALP     




Referanslarımızdan Bazıları

kahkacizade
nurdag
kocaeli-üni
dogus
pakbak
rammar