Perakende Ticarette Efsaneler ve Gerçekler
Bir sektörde hatalı uygulamaların ve yanlış görüşlerin fazlalığı eksik bilgiye işarettir. Bir de doğru bilinmesine rağmen yanıltma amaçlı oluşabilir.
Peki kime karşı ve neden ?
Ortaklara, hissedarlara ve piyasaya iyimser tablo sunmak için olabilir. Ama sürdürülebilir olamaz.
Perakende Ticarette Efsaneler ve Gerçekler
1- “Mağaza cirolarını bir önceki seneye göre ülke enflasyonu üzerinde artırmak başarı sayılabilir” : İlk düzeltilmesi gereken; TÜİK kaynaklı ülke enflasyonu ile gıda perakendecisinin enflasyonu arasındaki önemli farktır. 2015 yılında TÜFE yüzde 8,81 olarak gerçekleşirken, ürün portföyü ve çeşit ağırlıkları farklı olan market zincirlerinin enflasyonu yüzde 11-12 civarında çıkmıştır (her perakendecinin ki de 1-2 puan oynayabilir).
Şimdi bunu canlı bir örnekle açıklayalım. Şirketin ciro artışı yüzde 12 olsun. Bu şirketin toplam satış alanı 10.000 m2 iken, son bir yılda açtığı şubelerin satış alanları da 1600 m2 olsun.
Fiziki büyüme oranı 1600 / 10.000 = % 16 dır. Elbette bu kabaca bir hesaptır. Zira yıl içindeki açılış tarihleri de fark yaratabilir. Burada dikkat edilmesi gereken; ciro artışının sadece enflasyonu karşıladığı, fiziki büyümenin ise ciroya yansımadığıdır. Yani küçülme yaşanmıştır. En azından öyle kabul etmek zorundayız.
2- “AVM yatırımları dövizle borçlanarak yapıldığı için kiralarda dövize endeksli olmalıdır” : Hayır, kiracının geliri hangi para cinsinden ise kirası da (borcu da) o para cinsinden olmalıdır. Yatırımcının, TL geliri olan kiracıya güvenerek dövizle borçlanması kendi sorunudur. Dubai’deki AVM kiracısı ile Türkiye’deki kiracının şartları aynı değildir. Dövize endeksli kirayı sözleşmeye yazdırmanın kumar oynamakla eşdeğer olduğunu yıllardır yazıyorum. Bu bakımdan zaman zaman kur yukarı doğru oynadığında feryat etmenin mantığı yoktur.
3- “AVM yatırımları için, ‘1000 kişiye düşen satış alanı’ ölçüsünde AB ortalaması referans alınmalıdır” : Hayır, tüketici geliri dikkate alınmadan bu kıyaslamadan doğru sonuç çıkmaz.
AYD (Alışveriş Merkezleri ve Yatırımcıları Derneği) Başkanı ; “Bu gün Avrupa’da her 1000 kişiye 250-270 metrekare arası satış alanı düşüyor. Türkiye’de ise bu rakam 130 metrekare civarında, yani Avrupa’nın yarısı kadar. Dolayısıyla daha gidilecek uzun bir yol olduğunu söyleyebiliriz” diyor. Bu yorum zorlamadır. Çünkü su debisi farklı iki kaynaktan gün sonunda aynı miktarda ambalajlı su elde edemezsiniz.
Perakende Ticarette Efsaneler ve Gerçekler
2013 yıl sonu itibariyle AB ülkelerinde kişi başına ortalama gelir 32.867 dolar oldu. Türkiye’de ise 10.497 dolar. Yani AB ülkeleri gelir ortalaması bizim 3 katımızdan fazladır. Ortalama harcama (ortalama sepet) düşükse, aynı satış alanı için daha fazla müşteri sayısına ihtiyaç vardır. O kıyaslamadan da yolun bittiği ve durup nefes alma zamanının çoktan geçtiği sonucu çıkar.
4- “Perakende sektöründe maliyete endeksli kâr hesabı yapılmalıdır” : Elbette temelden yanlıştır. Kural; her türlü gelir ve giderin satış cirosuna endekslenmesini emreder. Kârı hesaplarken maliyeti, gideri hesaplarken satış cirosunu referans almak yanlış sonuca götürür. Üzülerek söylemeliyim ki ; bu yanlışı ısrarla sürdüren meslektaşlarımızın sayısı az değildir. Kendisini olduğundan iyi gören veya gösteren bu yöneticilerin çok seveni bulunur. En başta da tedarikçi temsilcileri tarafından en hoşa giden perakendeci davranışıdır. Zira 100 tl. maliyete sahip ürünü 125 tl ye satan iki perakendeciden birisi yüzde 25 kazandığını zannederken, ikincisi yüzde 20 kazandığını bilmektedir.
Ayrıca doğru net kâr marjı oranına ulaşmak için ciroya endeksli gider oranınızı, ciroya endeksli brüt kâr oranınızdan düşmelisiniz.
Net kâr marjlarının yüzde 2-3 arasında gezindiği sektörde, bu 5 puanlık yanılgının nelere sebep olabileceğini, bilmem artık anlatmaya gerek var mıdır ?
Ercüment TUNÇALP
Yayınlanma Tarihi: 02 Mayıs 2016